I Origins - Film Yorumu
Filmi izleyeli uzun zaman oldu. Ama hala detaylarını hatırlıyorum ve hala hissettirdikleri aynı. Bir öğretmenimin paylaşımında görüp izlemiştim. Standart bilim kurgu tarzından bir film sanmıştım. Ama oyunculuklar, filmin temelinde yatan düşünce, olayların ilerleyişi... Film bittiğinde ya gerçek bu diye düşünmeden edemedim.
I Origins'in tıpkı parmak izlerinin birbirinden farklı olması gibi gözün iris yapısınında bir başkasıyla aynı olamayacağını ispatlamak isteyen bir moleküler biyologun(Ian Grey) başından geçenleri anlatıyor.
Bu konu hakkında bir program üretiyor ve programı geliştirmek için uğraşıyor, bu esnada şans eseri tanıdığı bir kadına aşık oluyor. Bu kadın sayesinde teorisinin gerçek olup olmadığını öğrenecektir Biyolog Ian. Hikaye o kadar tuhaf ve gerçekçi işlenmiş ki gerçek bir hayattan kesit izliyormuşsunuz gibi izliyorsunuz. Beklenmedik ölümler, beklenmedik olaylar sizi bir anda etkisi altına alıyor.
Ayrıca gözün benzersiz oluşunun çok ötesine gidiyor Ian. Gözlerin benzersizliği ile reenkarnasyonun var olup olamayacağını da araştırıyor. Ölümsüzlük var mı ölümden sonra geri dönülüyorsa o kişiyi gözlerinden tanıyıp tanıyamayacaklarını araştırıyorlar.
Filmin ilk yarısında romantizm ağır basmakta. Bu romantizm dramatik bir şekilde sonlandırılıyor ve ikinci kısımda acıyla karışık tetiklenen bilimsel araştırmalar başlıyor. Ama ikinci yarıda bebekle alakalı sahneler bulunmakta bilim insanlarının bebeklere bir tür eğitilecek araştırılacak obje gibi bakması pek hoşuma gitmemişti. Her neyse sonrasında I Origins'in temelindeki göz ve reenkarnasyon fikrinin gerçekliği üzerinde duruluyor.
Ian'a gelen aşk aslında onun hayatının geri kalanını şekillendiren bir döngünün başlangıcıydı. Ve insan daha dikkatli düşününce aslında hayatta tesadüfün olmadığını, her şeyin matamatiksel bir planlama çerçevesinde kusursuzca ilerlediğini görebiliriz. Tabi görebilmek için ilk
önce bakmayı bilmek gerekiyor.
I Origins'te bize bunu gösteriyor. Doğru yere doğru zaman da ve sabırla bakmayı...
Filmin son sahnesi ise tüylerimi diken diken etmişti. Belki de reankarnasyon gözlerde değil de korkularımızdadır. Bazı şeylerden sebepsizce korkmamız, onlara ait kötü anılarımız olmadığı halde yaklaşmaktan dokunmaktan çekinmemiz. Kim bilir belki de ilerleyen günlerde ölümden sonrası için daha net araştırmalar yapılır, ya da yapılan araştırmalar daha net bir biçimde bizlere aktarılır.
Kesinlikle izleyin filmi. İzleyip unutamadığım nadir filmlerden biridir I Origins.
Fragman:
0 Yorumlar