Advertisement

Kötüsün, Kötüler, Kötüyüz? #kisiseleğitim



Her gün, "Daha kötü olamaz!" dediğimiz bir anda, çok daha kötü senaryolarla karşılaşıyoruz. İnsan bunun üzerine düşünüyor: Neden bu kadar toplumsal bir delilik halinin içinde düştük? 

Araştırdığınızda, global haber kanallarında artık ülkelerin Türkiye gündemine benzer olaylar yaşamaya başladığını görüyorsunuz. Yani genel olarak diğer ülkelerde de yavaş yavaş nükseden bir çatışma hali mevcut; fakat bu Türkiye'de çok daha yoğun bir biçimde yaşanıyor. 

Bu durumda insan ister istemez merak ediyor: Bu sadece toplumsal bir durum mu, ekonomik bir durum mu? Araştırdığınızda şunu fark ediyorsunuz: İnsan davranışlarının karşılığında herhangi bir cezalandırma olmadığında, yanlış yaptığında korkmuyor. 

Önceden, bir yanlış yapıldığında, aile, arkadaş veya iş çevresi tarafından belli bir miktarda dışlanma yaşanırdı; bu sayede kişi yanlış yaptığını anlayabilir ve kendini düzeltmek için çaba gösterebilirdi. Ancak şu anki durumda, insanlar hem kültürel olarak hem davranışsal düzeyde her şeyi normalleşmiş olarak görüyor. 

En kötü halde bile, "O yapar, ondan beklenir." gibi bir yaklaşım içinde. Bu nedenle kimse kendini düzeltmek için bir sebep görmüyor. Peki, bu neden kaynaklanıyor olabilir? İyiliği basitleştirmemiz başlı nedenlerden birisi. Biz, pasif iyilikle gerçek iyiliği karıştırıyoruz. 

İnsanlar, "En kötü senaryoya bile hazırlıklı olmalısın" derken, davranışsal düzeydeki bu tavır değişiklikleri, ciddi problemlere zemin hazırlayabilir. Örneğin, karşınızdaki birisi size yanlış yaptığında, "Neyse, büyüklük bende kalsın, cevap bile vermeye gerek duymuyorum; o kendi kötülüğünde boğulsun" demek bir tercih. Ancak bu kişi, sizden cesaret alıyorsa ve sizin o yanlışa karşı olan tepkisizliğiniz ona benzer bir hareketi başka birinde deneme cüreti veriyorsa, tıpkı bir kelebek etkisi gibi bu davranışlar yayılmaya başlar. Sonuç olarak, en başta bu kötülüğü yapan kişiye karşı tavır göstermemiş olan kişi, aslında bir iyilik mi yapmıştır yoksa daha büyük bir kötülüğe zemin mi hazırlamıştır? 

Peki, insanlar neden böyle davranmaya başlar? Başkasına zarar vermek veya pasif iyilikle karşılık vermek, her zaman şiddetle ilgili olmayabilir; sözle de çok ciddi zarar verebilirsiniz. Bu durum, başkalarını yıpratmaya, bıktırmaya veya yeni şeyler denemekten uzaklaştırmaya yol açabilir. Pasif iyilik, aslında medeniyetlerin yapısına dair de bir sorun olduğunu gösteriyor. 


Medeniyetler, insanların birleşiminden ve kültürlerin, sosyoekonomik durumların, aile yapıların bir araya gelmesinden oluşuyor. Belli kurallar çerçevesinde barış içerisinde yaşamaya dayanıyor. Bu konulara biraz daha derinlemesine baktığınızda, Daron Acemoğlu'nun "Ulusların Çöküşü" kitabında, kurumsal yapıların bozulmasının devletlerin çöküşüne neden olduğu belirtiliyor. 

Yapılan incelemeler, geçmişteki imparatorlukların ortalama 200-300 yıl sürdüğünü ortaya koyuyor. İnsanlar vücuduna nasıl sağlıklı bakarsa, devletlerin de yolsuzluğu engellemek, liyakati sağlamak, girişimciliğe imkan sunmak gibi konularda duyarlı olması gerekiyor. Aksi halde, devletlerin ömrü kısalıyor. Eğitim, bu kurumların başında geliyor. Eğitimdeki gedikler, toplum hafızasının yok olmasına, kültürel değerlerin silinmesine, ahlaki değerlerin önemsizleşmesine yol açabiliyor. 

Tunç Şatıroğlu'nun(@kanalfinans) bir alıntıda, "Bir devletin kurumsal yapısında bozukluklar olabilir; ama kurum içerisinde sağlam memurlar yerleştirirseniz, bozuk kurumsal yapılara rağmen sistem sağlıklı çalışabilir. Ancak hem kurumlar hem de memurlar bozuksa, ortalık korkunç bir hal alır." demekteydi. Güven kaybedildiğinde, geri kazanılması oldukça zordur. Bunun için illa devlet düzeyinde düşünmeniz gerekmiyor; arkadaş çevrenize veya ailenize bakın. Eğer güvensizlik varsa, bir süre sonra kişinin hareketlerinde kuşku oluşur. 

Medeniyetler çatışması kitabında ise, eğitim kalitesinin artmasının otoriteye zarar verdiği belirtiliyor. Otorite sorgulanabilir hale geldiğinde, insanları bastırmak daha zor hale geliyor. Bu durumda, sabit bir eğitim sistemine sokmak ve sadece belli şeyleri öğretmek en kolay çözüm olarak görülüyor. Para sahipleri, devletler aracılığıyla eğitim sistemlerini yönetiyor; otoriter yapılar, insanları itaat etmeye zorlayarak sorgulamaktan uzaklaştırıyor. 

Tüm bu karamsar bir sistemden çıkabilmenin ya da en azından kendimizi kurtarabilmenin yolu yine eğitimdir. Eğer eğitiminizi sadece okula bırakırsanız, çok ciddi sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Okumak ve yazmak, zihinsel süreçlerinizi geliştirmek için şarttır. Hatta günlük tutmak bile, hatırlama ve bilişsel bağlantıları güçlendirmek açısından faydalıdır. Teknoloji çağı ile birlikte yazma eylemi biraz zayıflasa da, hala kağıt ve kalem kullanmak önemli bir yardımcıdır. Sonuç olarak, bir şeyleri değiştirmek istiyorsak, kendimizden başlamalıyız. sonraki videoda görüşmek üzere, hoşça kalın! 

#29ekim #iyilik  

Yorum Gönder

0 Yorumlar