Advertisement

SİYAH KANATLAR - 3.Bölüm "İlk Gün"

3.Bölüm "İlk Gün"

Şu hayatta en nefret ettiğim şeylerden birisi, köpekleri tekmeleyen insan müsveddeleriydi. Bir diğeriyse ilk günlerdi! Ve ben okulun ilk gününde geç kalmayı başaran ahmaktım!
Şimdi okulun koridorunda tıpkı Flash gibi koşturmakla meşguldüm. Sosyoloji sınıfı iki üst kattaydı. Tanrıya şükür ki dersliğin yerini önceden öğrenmiştim. Ayaklarımı popoma vura vura sınıfa girdim ve işte zafer benimdi! Fakat zaferim kursağıma takılıp kaldı. Çünkü yeni sınıfımda nefret ettiğim şeyler arasına başka bir kategori daha eklendi: Meraklı ama çok meraklı kızlar.
"Gerçekten New York'tan mı geldin?" dedi bir kız. Hemen onun arkasında oturan bir başkası bakışlarıyla beni kınıyordu. Sanki dünyanın en ayıp şeyini yapan bendim.
"Evet" 
"Ciddi olamazsın ben oradaki bir okula gitmek için varımı yoğumu ortaya koydum ve sen oradaki her şeyi elinin tersiyle itip Lost River'a mı geldin?" Tanrı aşkına ne zaman bitecekti bu sohbet. Eğer biraz daha aynı cümlenin farklı versiyonlarını duyarsam yangın var diye bağıracaktım!
"Bunda bu kadar şaşılacak bir şey göremiyorum ben" dedi birisi. Kimdi o kim? Ona sarılabilirdim! 
"Selam. Ben Bonnie" Kız benden bir sıra aşağıda oturuyordu. "Selam" diye karşılık verdim ama diğer kızlar sohbetimizi başlamadan noktalandırarak "Konuşana da bak" dediler. Bonnie yukarıda boş boş konuşmakta olan kızlardan bakışlarını kaçırıp tekrar önüne döndü. 
İşte az önce de kitabına gömüldüğü için onu fark edememiştim. Sarı saçları masaya yığılmış, uyuyor gibi kitabının üzerine kapanmıştı. "New York'u hep merak etmişimdir bir kaç kez gittim ama çok kısa süreliydi" 
"Hı hı" demekle yetindim. Lütfen biri daha New York demesin. Ama dediler. Dersin yarısını, hem uykusuzluk hem de açlığın verdiği bir mide ağrısıyla baş sallayarak geçirdim. Neresindendim? Ailem nasıldı? Neden geldim? Soruları usta bir silahşör gibi savuşturduğum için kendimle gurur bile duyamadım.
Çünkü ben New York'u sevmiyordum. Nokta. Oranın havasını da insanını da geride bırakmak için buradaydım. Orası kasvetliydi ve oranın kasveti Lost River'ıda kaplıyordu! Profesör dersi bitirdiğinde neredeyse sevinç çığlıkları atacaktım. Ama dereyi görmeden paçalarımı sıvamıştım! Yanımda duran kahverengi saçlı ve bol çilli olan kız kolumu tutup "Beraber yemek yiyelim. Ne dersin?" dedi. Sınıftan koşar adım çıkmak üzereydim, acaba elini ittirmek çok mu kabaca bir davranış olurdu?
"Sonra da okulun hoş geldin partisi için alışverişe gideriz" dedi bir başka kız. Gözleri çipil çipil bir siyahtı. Bazı insanların iyi olmadığını hissederdiniz. Şuan tüm altıncı hislerimin derimi karıncalandırıyordu. Onlara bir kez inanmamıştım ve ardından burnum beladan kurtulmamıştı. O yüzden yüzüme yapmacık bir gülücük kondurdum ve duruma uygun bir yalan uydurmak için kızlara döndüm.
Çipil gözlü kız, gözlerime daha dikkatli baktı ve kaşlarını çattı. "Sanki seni başka bir yerde görmüş gibiyim. Böyle bakınca yüzün acayip tanıdık geldi" Boğazım tıkandı. 
"Biriyle karıştırıyor olmalısın" dedim. Ama başını hızla sallayıp "Bir gördüğüm yüzü bir daha unutmam ben" dediğinde iyi halt yersin demek istesem de gülümsemeye çalışıp "Benim lavaboya gitmem gerek" dedim.
Adını unuttuğum çilli kız "İyi fikir. Bende makyajımı tazeleyecektim" deyiverdi. Lanet olsun! Kendimi deliğe sıkışmış bir fare gibi hissettim. Koridorun sonuna doğru giderken onu gördüğümü sandım..yan komşumu! İlk önce ne yaptığımı bilemeyecek kadar gerilmiştim ki sonrasında kızların yanından sıyrılıp ona doğru ilerledim.
"Nereye Chöle?" 
"Bir arkadaşımı gördüm. Siz gidin. Ben gelirim" dedim tek derdim onları lavaboya yollamaktı. Ardından yanlarına gidemeyecektim. Çünkü güya arkadaşıma söz verdiğim bir plan vardı ve bu benim aklımdan çıkmıştı. Ama tüm bunların olabilmesi için oğlanın beni görmemesi ve benim iki tarafa da yakalanmadan planımı icra etmem gerekiyordu. Olmadı. 
Komşum dönüp, onu izlediğimi anlamış gibi bana baktı. Ona doğru yürüdüğüm için kaşları şaşkınlıkla kalktı ve hemen ardından kendini beğenmiş bir biçimde gülümsedi. Eğer dün gece önünde ağlamamış olsaydım bu karşılaşma çok farklı olabilirdi! Ama denize düşmüştüm ve etraftaki yılanlardan, en az zehirli olan o gibi duruyordu.
"Tamam bizi bekletme tatlım!" Tatlım... Sırtımdaki kaslar gerim gerim gerildi. Bağırsaklarım düğüm düğüm oldu. Oğlan birden bire yüzümde kocaman bir ergenlik sivilcesi çıkmış gibi bakmaya başladı.
Ardından ben onu çift çift gördüm. Biri sağda biri soldaydı. İkizi falan mı vardı? Başım berbat bir dönme eşliğinde aşağı doğru düşmeye başladı. "Chöle?" mermer zemin çok rahat sayılmazdı ama soğuktu ve terleyen tenime çok iyi gelmişti. 
Ve ben ilk günümü bok etmeyi becermiştim! Hem de on üzerinde dokuzluk bir başarıyla. 
"Neyi var?" 
"Bilmiyorum bana doğru geliyordu ve birden bire bayıldı"
Evet. Ona doğru gidiyordum. Yaklaşık yarım saat süren bayılma maceramdan sonra kendimi okulun kliniğinde bulmuştum. Yavaş yavaş gözlerimi açtım. Doktor tam tepemde dikiliyor, camlardan içeri giren güneşi kesiyordu.
"Nasıl hissediyorsun?" dedi. Ağzımdaki bakır tadını yok sayarak "İyiyim" diye mırıldandım. 
"Peki, kaç saattir midene bir şey sokmuyorsun?" Güzel soruydu. Sanırım iki gün falan olmuştu. Dün zaten hiç bir şey yiyememiştim ve duvar saati şu sıralar üç bucağa doğru yol alıyordu. Ama ben ne bir kahvaltı ne de bir öğle yemeği yiyecek fırsatı bulabilmiştim.
Suratımdan neler düşündüğümü görmüşçesine "Anlıyorum" dedi. Daha yirmilerin ortasında gözüküyordu doktor. Kafası, odada göremediğim bir yerde duran komşuma döndü.
"Sadece aç kalmış. Doğru düzgün bir yemek yediğinden emin ol. Kendine gelecektir."  
"Teşekkürler Theo" Vay sanırım bay sapık, doktorla arkadaştı. Ayakkabısı fayansa vurdu ve iki tıktan sonra doktorun az önce dikildiği yerdeydi. 
"İlk yemek randevumuz oldukça tuhaf oldu ha?" 
"İlk öpücüğümüz gibi mi?" dedim. 
İşin en  ilginç yanı kendimi gülerken bulmamdı. Çünkü oda gülümsüyordu ve gülümsemesi karşılıksız bırakılacak türden değildi. Ama birden bire yatağa elini dayayıp yüzünü yüzüme yaklaştırınca, dudaklarımdaki gülücük donup kaldı. Eğer beni bir kez daha öpmeye kalkışırsa bu kez tokadı basacaktım. Fakat bunun yerine konuştu o kadar ki öpmüş olmasını tercih ederdim!
"Seni nereden tanıyorum ben Chöle? Daha önce karşılaşmış olamayız..değil mi?" Derin bir soluk aldım ve aynen şöyle düşündüm: Bu okulda sadece iki insanın gözünün içine dikkatle baktın Chöle ve her ikiside seni tanıdı. Bu ne demek biliyor musun?
Çuvalladın Chöle. Hem de öyle böyle değil!

Yorum Gönder

0 Yorumlar