Şirince mi Çirkince mi? 1 Günlük İzmir Gezisi Nasıl Olur?
Şimdi daha önceki yazılarımda günü birlik gezileri çok sevdiğimi söylemiştim. Kalacak yer bulma derdi yok, planları günlere bölüştürmek yok, her şey o gün içinde olmalı. Yani her dakikanız oldukça dolu ve eğlenceli geçiyor. Kafanızda sadece gezip göreceğiniz bir sonraki mekan oluyor.
Şimdi İzmir de kültür gezisi denince, akla gelen ilk yerler neresi?
Benim aklıma ilk olarak Efes Antik Kenti geliyor. Ardından tabi ki Şirince yani Maya'ların meşhur ettiği minik köy gelmekte.
Bu ikisini gezip görmeden İzmir'e gittim gördüm gezdim demeyin. Çünkü özellikle Efes onlarca yılın birikimiyle dolu ve yürüdüğünüz yollar sizi ürpertecek kadar tarih kokuyor. Gezi de tanıştığım bir kaç rehber oldu. Oldukça sıcak kanlılardı tek dertleri para olmayan sorduğunuz sorulara hevesle cevap veren insanlardı. Ve çok fazla turist vardı.
Neyse şimdi bir İzmir gününü nasıl geçirdiğimi kısaca anlatacağım sizlere.
Daha önce otobüsle seyahat etmeyi sevdiğimi söylemiştim. Bu gezide de durum değişmedi benim için. İstanbul'dan gece atlayıverdik otobüse. Saat sabahın 6:35 gibi Selçuk'ta oluverdik. Sonuçta herkesin kendi arabası yok değil mi? Neyse Efes ve Şirince'yi gezmek için geleceğiniz ilçe Selçuk. Çok şirin kendi halinde temiz ve mandalina ağaçları ile dolu bir kasaba havasında. Ben bayıldım ayrılmak istemedim. O kadar sessiz sakindi ki orada yaşayan insanların neden yaşlanmadıklarını anlamak çok zor olmuyor.
Selçuk'a sabahın köründe değil saat 8:00 gibi varacağımızı söyleyen muavine ne diyeceğimi pek bilemedim ama mecburen indik. Hava İzmir'de bile olsa sabahları acayip soğuk oluyormuş. DONDUK! Gidecekseniz ya erken gitmeyin ya da kalın bir hırka falan alın. Şal kesmedi beni.
Ardından yaklaşık 2 buçuk saat yavaş yavaş aydınlanan havayı ve sokakların canlanmasını izledik. Ee kahvaltı yapmadan güne başlanmaz değil mi? Güç toplamak gerekiyor. Ama Selçuk'ta şöyle bir sorun var. Kahvaltı yapacak yer bulamıyorsunuz! Selçuk'u baştan aşağı gezdik ama nafile! Selçuk otogarının karşısındaki Agora Restoran olmasaydı aç kalmıştık. İyi ki gitmişiz dediğim bir yer oldu Agora. Bir kahvaltı masası kuruyorlar ki değil 3 4 kişi rahat 8 9 kişi doyar. Çok fazla çeşit ve tam bir köy kahvaltısında bulacağınız bir çok lezzet vardı. Yumurtadan 4 çeşit peynire acı ezmesinden menemene... Çok lezzetli ve beklediğimizden çok daha ucuzdu. Sadece 45 lira tutmuştu 2 kişilik serpme kahvaltı.
Kahvaltıyı bitirip Restoran'ın hemen arka sokağında kalan Efes Antik müzesine doğru yol aldık. Beklediğimden daha büyüktü müze. Giriş ücreti ise 10 tl idi. İçeride Efes'ten çıkarılmış bir çok değerli heykeli görebiliyor, hikayelerini okuyabiliyorsunuz.
Efes Antik Müzesi |
Müzeyi yaklaşık 45 - 50 dakika hatta 1 saatte yavaş yavaş sindire sindire gezdik. Sonra oradan çıkıp Selçuk'un çıkışında kalan çay bahçesine doğru yürüdük ve Efes Antik Kente nasıl gidebileceğimizi sorduk. Otogardan sürekli dolmuş kalktığını söylediler. Ama aradaki mesafesinin sadece 3 km olduğunu öğrenince yürümeye karar verdik.
Selçuk - Efes arasındaki Dut ağaçlarında oluşan koridor |
35-40 dakika falan sürdü yol. Açık temiz bir hava, ağaçların donattığı bir yol ve meyve bahçeleri eşlik ediyor bu yolda sizlere. Ardından Efes Antik Kent'e vardık. Giriş bileti 40 tl idi. Ayrıca kentin içinde Yamaç Evler bulunmakta. Oraya da girmek isterseniz, 20 tl daha ödeme yapıyorsunuz. Kentin yürüyerek geçmek o 3 kilometreden çok daha zor oldu bizler için. Mermerler aşırı sıcak ve beyaz olduğundan ayakkabıların içine dahi işliyor güneş. Yokuş uyarı hafifçe yassılaşmış ve kayganlaşmış 8 binli yıllardan beri var olan yolu yürümeye başlıyorsunuz.
Efes Antik Kent Maketi |
bulunuyormuş. Ama şimdi gittiğinizde sadece kum görüyorsunuz. Deniz çekilmiş öyle böyle değil 10 15 km çekilmesinden bahsediyorum. Orada dinlenmek için oturduğumuz da bir rehber sohbet esnasında anlatmıştı. Ayrıca gördüğüm an hayran kaldığım ve yapısını neredeyse hiç bozulmadan korumuş bir yapı vardı Efes'te. CELSUS kütüphanesi!
Efes Celsus Kütüphanesi |
Gördüğüm en güzel yapıydı. Binlerce yıllık bir mimari olmasına rağmen 21.yüzyılda Celsus'un asilliğinde bir yapıyı yapabilecek incelikten yoksunuz. Dikey dikey binalar, dümdüz çirkin beton duvarlar yapmaktan öteye gidemiyoruz. Efes'i gezerken utanıyorsunuz, o kadar zaman geçmiş ve biz külterel olarak ileri değil geri gepgeri gitmişiz. Osmanlı döneminin mimarisinin de son derece şık olduğunu derslerden az çok biliyoruz ama teknolojinin geliştiği şu devirde böylesine kötümser bir hal alması korkutucu doğrusu.
Her neyse.
Efes turunu tamamladıktan sonraki durağımız ise Şirince oldu. Çünkü zaten saat 14:30 olmuştu ve Şirince'yi gezdikten sonra Selçuk'u son bir kez turlamak istiyorduk. Efes'in girişinde taksi seçeneği de var ama biz dolmuşu seçtik 3-5 lira arası bir ücretle Selçuk'a geri dönüyorsunuz. 5 dakika sürüyor. Otogarda iniyorsunuz hemen oradan kalkan Şirince dolmuşlarına tekrar biniyorsunuz sanırım oda 5 lira falandı. Net hatırlamıyorum. Yol yaklaşık 30 dakika sürüyor.
İzmir Şirince Köyü |
Ve karşınızda ÜNLÜ ŞİRİNCE!
Mini mini, kendi halinde, tatlı bir köy.
İlk başta köyde bulunan ve restore edilen kiliseye çıktık. Köyün tepesinde
Köyü gezmek için bir harita hazırlamak saçma olur çünkü köy sürprizler ile dolu. Her yer sokak sokak daracık. Ve girdiğiniz her sokakta yeni bir şeyler ile karşılaşıyorsunuz. Örneğin biz bir merdivenden indik aman Yarabbim bir kalabalık sormayın gitsin. Dilek Kuyusu varmış ve en eski şarap mahzeni de o kuyunun altında yer almaktaymış. Zaten Şirince deyince akla ilk gelen Karadut Şarapları oluyor. Cidden çok lezzetli. Dileğimizi tuttuk, eski bir kilise bulunmaktaydı içinde de hoş bir fotoğraf sergisi. Sergimizi de gezdik ve başka sokaklara başka sürprizlere doğru yol aldık.
Şirince Mahzenleri |
Ayaklarımıza kara sular inene kadar dolaştık köyü, aynı sokaklara girene kadar gezmedik alan bırakmayana kadar sürdürdük bence de başardık da. Sonrasında dolmuşa tekrar atlayıp Selçuk'a döndük. Eee tabi orayı turlamadan olmazdı. Selçuk Kalesi ve Bazilika'yı da gördük. Bir çay bahçesinde oturup dinlendik çayımızı yudumlarken saat çoktan gecenin 10'una geliyordu. Kısacası dopdolu ve maraton gibi bir gezi olmuştu. Eğlenceliydi kafanızı kaşıyacak kadar vaktimiz dahi olmamıştı. Böyle dolu olmayı hep çook sevdim ve gezerken de en tercih ettiğim şekil bu oluyor.
Umarım sizlerinde hoşuna gitmiştir. Bir daha ki yazı da görüşmek üzere.
0 Yorumlar