Sen Yönetiliyorsun ve Yönetildikçe de Simüle Edileceksin!
İnsanlar bir simülasyonun içinde olup olmadığını pek de düşünmemekte. Toplumun büyük çoğunluğu simülasyon mu ay yok ben almıyım demekte. Durum böyle olunca simüle edilip edilmediğiyle pekte ilgisi bulunmamaktadır.
Benim düşüncelerimden birisine göre ise simülasyonun 21.yüzyıldaki adı ALGI. Algılar gözle ve kulakla algılanan düşüncelerin(enerjinin) ortaya çıkardığı bir düşünme şekli. Algın ne şekilde olursa düşüncelerin de o şekilde ilerler.
Simülasyondaysak yönetiliyor olmamız gerekir değil mi? Ee algılarımız da bizi yönetmiyor mu? Algılar için çok bilindik bir söz vardır: "Ya algın tarafından yönetilirsin ya da algını yönetirsin" İşte bütün mesele bu! Bu biraz şeye benzedi: Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu!
Ama gerçekten de asıl üzerinde durmamız gereken bu. Algıyı bir kenara bırakmak neredeyse imkansızdır tıpkı oyunu oynayabilmek için asla klavyeyi ya da konsolu bırakamamaya benziyor. Ve simülasyon konusuna geri dönersek bence her insanın hali hazırda bir simülasyonu bulunmakta zaten. Örneğin Türkiye'de 21.y.y.'da doğdun ailen Müslüman, orta sınıf denilebilecek bir gelire sahipsinn. Hayatını içine doğmuş olduğun koşullara göre şekillendirirsin, normal bir okul, pahalı olmayan bir hayat. Standartsındır. Ama bir dakika bazılarımız var ki fakirlikten zenginliğe doğru hızla yükselebilmekte ki bence o kişiler bu simülasyonun bugunu bulan kişiler. Onlar, açık noktayı yakalayıp doğru savunmayı yaptılar.
Bana göre bu doğru savunma ise şu şekilde işlemekte. Başkasının kölesi olma. Düşün, sorgula ve bol bol soru sor.
Örnek vermek gerekirse, başkasının işinde bir başkasının kölesi olacağına zar zor geçinebileceğin kendi işini kurabilirsin. İstediğiniz kadar hayat hikayesi okuyun, zor günlerden bu günlere gelen, gerçekten emek vererek gelen her insanın yükselişi kendi işini kurabilmesinden geçiyor. Borç harç, aç açık demeden tüm levelları atlayıp oyunun sonuna kadar gelmeyi başarabiliyorlar, tekrar tekrar baştan almaları gerekse de edindikleri tecrübeler ile en baştan sonuna kadar pes etmeden gidebiliyorlar.
Ve tabi ki her baştan alma süreci kendi içinde onlarca olasılık doğuruyor. O olasılıkların içinden en iyisini bulmak ise tıpkı bir yarışta ipi göğüsleyen kişi olmak gibi.
Televizyonda izlediğiniz onlarca diziniz yok mu sizin? Onların bir senaryosu var. Yönetmeni ve oyuncuları. Çok basit bir film ya da dizi, bir ekip ve argümanlarla çekilebiliyor. Şuan içinde bulunduğumuz filmin(dünyanın) ise bütçesinin haddi hesabı yok. Milyarlarca oyuncusu var ama binlerce yöneteni bulunmakta. Aynı zamanda milyarlarca oyuncunun bir o kadar fazla hayat senaryosu bulunmakta. Kim ki 'Bu ne abuk sabuk senaryo! Ben daha iyisini yazarım' diyorsa bir şeyleri değiştirmeye başlıyor. İlk önce kendini değiştirmeyi düşünen insan çevresindeki her şeyi değiştirmeye başlar. Farkında olmadan doğal bir sirkülasyon şeklinde ilerler süreç. İnanın her şey ama her şey ilk önce insanın kendini tanıması ve kendine yakışanı yapmasından geçiyor. Ondan sonrası iplik söküğü gibi takip ediyor onu.
Simülasyon fikirleri oldukça farklı düzeylerde tartışılabilir, evren, galaksiler, birden çok yaşam teorisi falan olabilir. Oldukça komplike bir çok varsayım yapılabilir ama basite indirgendiğinde zaten bir simülasyonun içinde yaşıyoruz. Ve bunu fark etmediğimiz sürece yönlendirilmeye, verilen emirlere uygun haraket etmeye de devam edeceğiz. Hayır ben yönetilen değil yöneten olmak istiyorum diyorsanız o da elbette ki hiç kolay değil. Ama imkansız hiç değil!
O yüzden bol bol oku, bol bol sor ve bol bol yaz. Belki o zaman kim olduğunu, ne olduğunu, neden bu dünyada şuanda içinde bulunduğun şekilde yaşadığını anlarsın. Belki Edison'un ampülü kulağının dibinde patlar ve daha önce hiç kimsenin fark edemediği bir şeyi sen fark eder ve değişmeye, değiştirmeye başlarsın!
0 Yorumlar